top of page

LET THE WORLD INSPIRED BY

OUR INNOCENCE.

YENGEÇ DOLUNAYI

  • Luna
  • 4 Oca 2023
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 Şub 2023

Oturup bizimle ağlayan, biz bir kayıp yaşarken hiçbir kelimenin işe yaramayacağını bilip susarak sadece yanımızda durabilen, elimizi tutan, başımızı okşayan, açtığımız şarkıya eşlik eden, gördüğümüz rüyayı dinleyen, sevdiğimiz bir etkinliği bizimle paylaşmak isteyen yani sonu olmayan ve gittikçe dallanıp budaklanan bilgiyle değil yaşamın bilgeliğiyle, sadece zihniyle değil tüm varlığıyla yanımızda olan biri bize gerçek yakınlığı hatırlatır ve bir an olsun yalnız olmadığımızı, tüm insanlığın ortak olduğunu, herkesin kalbinden acı tatlı hislerin gelip geçtiğini hissederiz Öte yandan “Kalk ayağa sen güçlüsün, ağlamayı bırak” diyen, bizi gaza getirmeye çalışan, bazen “ama sen de şurada şöyle yapmasan iyiydi” diyerek hafiften yargılayan, pek aramayıp aramamızı bekleyen, ne sevdiğimizi bile bilmeyip o sırada moda olan şeyi bizimle paylaşan birileri de vardır hayatta ve bazen gaza gelmek, hayatımıza başka bir yargıyla bir bakış atmak ve sadece sosyalleşmek de lazımdır Hayatta bazılarıyla öyle ilişki kurarız bazılarıyla böyle, bazen çok yakın oluruz sonra hayat bizi uzaklaştırır ve yeni hallerimiz birbiriyle iletişim bile kuramaz, bazen öylesine bir yerden tanışırız ve yıllar sonra o yakınlığı kurarız. Hayat ve biz sabit olmadığımıza göre ilişkiler de sabit değildir yani derinleşmek, yüzeye çıkmak, sadece sosyalleşmek, sadece muhabbet etmek, aynı kişi gibi hissedecek kadar yakın olmak, uzaklaşmak, yakınlaşmak hepsi normal E o zaman ne konuşuyoruz? Dolunay insanlara verdiğimiz şansı kendimize vermediğimizi hatırlatmak istiyor. Kendimizle ilişkimizi sorguluyor, dışarıdaki olaylarda kendimizin yanında olsak da içsel olaylarımızı savuşturuyor muyuz? Aceleye getiriyor muyuz? Hislerimizi, var olma şeklimizi sorgularken yaşamayı unutuyor muyuz? Kendimizin her haline şefkatli miyiz? Korkumuza, korkudan dönüşen öfkemize, kırılan cesaretimize, küsen sevgi alma verme kapasitemize, trip atan umudumuza karşı içten miyiz? Neşeli ve yaşıyor gibi gözükme uğruna onlara “amaaan sen de, takma kafanı” diyen kişi oluyor olabilir miyiz? Hissettiğimiz duyguya “kafanı yeterince çalıştırsaydın” baskısı yapmayı bir kültür haline getirdik ve her şeyin formülünü bulmaya çalışıyoruz, kitaplar okuyup kurslara gidince, yeterince bilgilendikçe veya Luna’s Melody’nin yazısını okuyunca çözdük gibi geliyor. Dolunay diyor ki;


“Çözüyorsunuz zaten ama anlamak sadece bilgiyi getirir, yaşamı getiren deneyimlemektir, aynı bir formülün deneyinin yapılması gibi, yaşamı da hisleriniz aracılığıyla deneyimlersiniz. Ne kadar öğrenirseniz öğrenin içinizde bir bebek korkuyor ve bilgilerle ona yardımcı olamıyorsunuz sadece şefkati hissederek ona hissettirebilirsiniz.”

Herkesten önce kendimize duygusal destek sunmayı hatırlıyoruz. Hiç alamadığımız bir duygusal destekse bu, en çok verdiğimiz yeri görelim. Belki de kendimize vereceğimizden çalıp oraya olması gerekenden fazla veriyoruz ve çok sulanmış bir çiçek gibi oradaki ilişkiyi çürütüyoruz. Mesele ne romantik bir kendini sevmek, ne kendini yüceltmek, yeri gelince zor bir duygudan geçerken sorgulamadan kendinin yanında öylece sessizce durabilmek... Hepimize iyi dolunaylar!

unsplash_mTwRfSal0aA.png
bottom of page